Makale Şalom internet sitesi’nde 21/08/19 tarihinde yayınlanmıştır.

Hep hayalini kurmuş olduğum Terezin’de konser vermemden ve ‘Holokost Gerçekliği ile Pozitif Direnç’ eğitimime katılarak benimle Terezin’e gelen iki pırıl pırıl genç ile gerçekleştirdiğimiz ilk ‘March of the Music’ öğrenci deneyiminin üzerinden bir sene geçmiş bile!

Terezin

Verdiğim eğitimin neticesinde gerçekleştirdiğimiz bu Terezin gezisinin benim için olmazsa olmaz tek koşulu, gençlerin bu konu ile ilgili ürün vermeleri. Bu sene daha fazla öğrenci ile ikincisini gerçekleştireceğim ‘March of the Music – Terezin Öğrenci Deneyimi’ ise çok yakında… İlerleyen günlerde etraflıca kaleme alacağım tüm geziyi.

Geçen sene gelen öğrencilerden Akın Kilis’in fikirlerini ve bestesini daha evvel paylaştım. Müzikoloji masterı yapan ve konusu II. Dünya Savaşı’nda Türkiye’ye gelen Almanlar olan kıymetli Engin Çetin’in, çok anlamlı ve değerli makalesini paylaşmak istiyorum bu sefer de. Terezin’e gittiğimizde Engin, orayı öyle derin hissetti ve yaşadı ki… Engin gibi duyarlı gençlerin varlıkları bana umut veriyor, yolları her zaman açık olsun….

Everlasting Hope

Engin Çetin

Everlasting Hope: Gustav Mahler & Terezin Composers / Sonsuz Umut: Gustav Mahler ve Terezin Bestecileri Festivalinin ikincisi 19-26 Ağustos 2018 tarihleri arasında Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da ve Terezin’de gerçekleşmişti. Festival, Terezin bestecilerinden Viktor Ullmann’ın (1898-1944) doğumunun 120. yıldönümü şerefine adanmış bir konser ile başlayıp tüm hafta boyunca çeşitli sanatsal ve müzik bilimsel aktiviteler ile devam etti. Festival kapsamında piyanist, besteci, soprano ve müzik terapisti Renan Koen de 21 Ağustos tarihinde Prag’da, 22 Ağustos tarihinde ise Terezin’de konser verdi ve atölyeler düzenledi. Koen’in programında, II. Dünya Savaşı sırasında Theresienstadt Toplama Kampında yasak olmasına rağmen eserler veren Viktor Ullmann’ın ve Gideon Klein’ın (1919-1945) birer piyano sonatı yer aldı.

Koen müzisyen kimliğinin yanı sıra, Yahudi olmayan gençleri Holokost gerçekliği ile yüzleştirebilmek için gençlere yönelik eğitimler veren çok yönlü bir kişilik. Kurucusu olduğu ‘Holokost Gerçekliği ile Pozitif Direnç’ girişimi kapsamında oluşmuş ‘March of the Music’ hareketi vesilesiyle, her yıl Yahudi olmayan gençleri Terezin’e götürmek ve bu gençlerin insanlık tarihinde yaşanmış en kara lekelerden biri olan Holokost faciası hakkında bilgilenmesini amaçlamakta. Koen’in öncülüğünü yaptığı bu proje kapsamında bu yıl ilk kez Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarından iki öğrenci olarak Prag ve Terezin’de bulunma fırsatı yakaladık.

II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’ye kaçan Nazi karşıtı Alman ve Yahudi müzisyenler üzerine araştırma yapmak için Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Genel Müzikoloji Bölümünde başladığım yüksek lisans eğitimine şu an Almanya’da devam eden bir öğrenci olarak bu projeyi duyduğumda çok heyecanlandım ve hiç düşünmeden projeye katılmaya karar verdim. Festival süresince dinlediğim harika konserlerin ve söyleşilerin yanı sıra, bu festivalin beni çok etkilendiğini söylemeliyim. Festival öncesinde, kendi araştırmalarım bağlamında Holokost olayı ilgili bilgili olduğumu düşünürdüm fakat Terezin’e vardığımızda bu konuda ne kadar yanıldığımı fark ettim: Nazi Almanya’sının gerçekleştirdiği bu katliam, hayal edebileceğimden çok daha vahimdi.

Festival süresince düzenlenmiş müzik etkinliklerinin yanı sıra katılımcıların Holokost ile ilgili bilinçlenmelerini sağlayacak bir takım etkinlikler de vardı. Terezin’deki ilk günümde, Michaela Vidláková’nın söyleşisine katıldık. Vidláková çocukluğunu Terezin Kampında geçirmiş ve şans eseri hayatta kalabilmiş bir Yahudi. Söyleşide çocukluğunun nasıl geçtiğini anlatan Vidláková, sunuma kampta sahip olduğu tek oyuncağı, kendisine zorla giydirilen ve göğsünde “Jude”, yani Yahudi yazan üniforması ve kampta çizdiği resimleri getirmişti. Bu objeleri gördüğümde ve Vidláková’nın anlattıklarını dinlediğimde nefesim kesilmişti ve sunum boyunca sadece elimi sıkarak sunumun bitmesini beklemiştim. Ben olanları dinlemeye dayanamazken, onun bu korkunç olayları yaşaması ve bunları onlarca kişinin önünde anlatabilmesi karşısında gerçekten hayret ettim. Bu utanç dolu yıllarda olan olayları bir yandan dinlemek, öğrenmek istiyordum fakat duyduğum, gördüğüm şeyler karşısında daha önce hiç hissetmediğim duygular hissettim. 24 Ağustos tarihinde Koen ile birlikte Terezin Toplama Kampına bir gezi düzenledik. Doğrusunu söylemeliyim ki hayatımda bir insan olarak daha önce hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyorum. Üzerindeki kurşun delikleri olan bir infaz duvarının hemen arkasında Nazi askerleri için bir yüzme havuzu olduğunu gördüğümde nefes alamadığımı fark ettim ve bu gezinin bir an önce bitmesi için sabırsızlanmaya başladım. Duvarın bir tarafında Yahudi, Nazi karşıtı, çingene veya eşcinsel oldukları için insanlar infaz edilirken, duvarın öteki tarafında Nazi askerleri yüzüyormuş. Sanırım bu konu hakkında daha fazla bir şey söylememe gerek yoktur…

Neslimiz, bütün bir etnik grubu ve kültürünü yok etmeyi hedefleyen bu katliamı, ilk ağızdan dinleyebilecek son jenerasyon ve bu bağlamda, bu korkunç olayın tekrarlanmaması için bilinçlenmemiz ve diğerlerini bilinçlendirmemiz konusunda üzerimize büyük bir yük düşmekte. Tarihteki bu kara leke, üzerinden zaman geçtikçe ya unutulmaya başlanacak ya da çeşitli çirkin politikalarla saptırılacak. Bunun olmasını engellemek ve bu tür katliamların önüne geçebilmek için her ne kadar korkunç ve çaresiz hissettirse de Holokost olayını derinden incelemek, bilinçlenmek ve bilinçlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Engın Cetın

[1] Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı Genel Müzikoloji Yüksek Lisans Öğrencisi – [email protected]

Makalenin orjinalini okumak için buraya tıklayınız.